Akıntının ilaç tedavileriyle kesilmediği kronik (müzmin) orta kulak iltihaplarının tek tedavi şekli ameliyattır. Orta kulak iltihabı nedeniyle ortaya çıkan tahribata bağlı işitme kaybının da ameliyat sırasında düzeltilmesi mümkündür. Ameliyatlarda ilk amaç iltihabı ortadan kaldırmak ve tekrarlamasını önlemek, ikinci amaç ise işitmeyi düzeltmektir. Her tedavi şeklinde olduğu gibi, orta kulağın kronik iltihaplarının ameliyatlarında da belli bir başarı yüzdesi vardır ve bu oran ortalama %80 civarındadır. Ancak, her hastanın orta kulağındaki durum bir diğerinden farklıdır; nasıl bir ameliyat gerektiği ve bu ameliyatın başarı oranı, ancak hastanın muayene edilmesi ve bazı testler yapılması sonucunda belirlenebilir. Bu nedenle, hastaların kesin ameliyat bilgilerini muayene oldukları hekimden almaları gerekir.
Kronik orta kulak iltihabının sekeli olarak kalan kulak zarındaki kapanmayan delikler, sesi orta kulaktan iç kulağa ileten çekiç-örs-üzengi kemikçiklerinde erimeler veya kireçlenmeler işitme kaybına neden olabilir. Kulak akıntısının olmadığı sekel durumundaki bu bozuklukların ameliyatla tedavisi, dolayısıyla işitmenin de düzeltilmesi mümkündür ve başarı oranı akıntılı kulaklarda olduğundan daha da yüksektir.
Her hastanın orta kulağındaki durum bir diğerinden farklıdır; belli bir kişi için nasıl bir ameliyat gerektiği ve bu ameliyatın başarı oranı, ancak hastanın muayene edilmesi ve bazı testler yapılması sonucunda belirlenebilir.
Kendiliğinden kapanmayan kulak zarı açıklıklarının ameliyat dışında tedavisi yoktur. Ameliyatta kulak zarı yerine yerleştirilen dokunun vücut tarafından kabul edilerek o bölgede yaşayan bir doku haline gelebilmesinin belli bir olasılığı vardır. Bu olasılık, yani başarı oranı, kulak zarındaki deliğin yeri, büyüklüğü, geriye kalan kulak zarının durumu ve kullanılan ameliyat tekniğine göre değişmek üzere %80-95 arasındadır. Hangi koşullarda yapılırsa yapılsın, kulak ameliyatlarında %100’lük başarı garantisinin verilmesi mümkün değildir. Kulak zarı tamiri ameliyatlarının başarısız olması halinde tekrarlanması mümkündür ve ameliyatın ciddi bir riski yoktur.
Otoskleroz, orta kulak ile iç kulağın birleştiği noktada üzengi kemiğinin çevresinde kireçlenme ile oluşan, ortaya çıkma nedeni iyi bilinmeyen, ailesel olabilen, nadir görülen bir hastalıktır. İç kulağın ileri derecede etkilenmediği, sorunun daha çok orta kulakta olduğu durumlarda otosklerozun tedavisi kireçlenme nedeniyle hareket etmeyen üzengi kemiğinin ameliyatla çıkartılarak yerine bir protez konulması şeklinde yapılır ve bu ameliyat %80-90 arasında başarılı sonuç verir.
Sensori-nöral işitme kaybı terimi iç kulak, işitme siniri veya merkezi sinir sistemindeki sorunlardan kaynaklanan işitme kayıplarını genel olarak tanımlar. Bunlardan hangisinde problem olduğunu anlamak için işitme fonksiyonu ile ilgili bir dizi detaylı incelemenin yapılması gerekir.
İç kulak tipi işitme kayıpları yaşlanmaya, vücudun genelini ilgilendiren hastalıklara (şeker hastalığı, yüksek tansiyon, bağışıklık sistemi hastalıkları, vb. gibi), ani veya sürekli yüksek şiddette gürültüye maruz kalmaya, kabakulak ve kızamık gibi mikrobik hastalıklara, çeşitli ilaç ve madde kullanımlarına veya onlarca başka nedene bağlı olarak gelişebilir. Nedene yönelik araştırmaların yapılmasına rağmen, büyük bir kısmı iç kulaktaki işitme hücrelerinin harabiyetine bağlı olan sensori-nöral işitme kayıplarının nedenini ortaya çıkartmak da her zaman mümkün olmayabilir.
Kendini yenileme yeteneği olmayan iç kulak ve işitme siniri hücrelerinin harabiyeti durumunda, mümkün olabilirse nedene yönelik tedavilerle hastalığın neden olduğu kulak sorunu durdurulmaya veya tedavi edilmeye çalışılır. İç kulak hasarı nedeniyle oluşan işitme kayıplarının ameliyatlarla geri döndürülmesi mümkün değildir. Harabiyetin kalıcı olduğuna karar verildiği noktada, hastalara işitme cihazı kullanmaları önerilerek günlük hayatlarını sürdürmelerinde yardımcı olunmaya çalışılır.
İşitme kaybı olan her hastanın ihtiyacına en uygun işitme cihazı, işitme testindeki verilere göre belirlenir. Cihazın teknik özellikleri belirlendikten sonra hangi markanın hangi modellerinin bu özellikleri taşıdığı bilgisini, hastanın cihazı öneren merkezden alması gerekir. Bundan sonra tercihe ve maliyetine göre cihazın şekli konusunda karar verilmelidir.
Vücuda dışardan takılan işitme cihazları 4 tipte olabilir:
Kulak çınlamasına / uğultusuna dış kulağı, orta kulağı, daha sık olarak iç kulağı etkileyen çeşitli problemler ve hastalıklar yanında, bütün vücudu ilgilendiren nedenler de (yüksek tansion, dolaşım bozuklukları, şeker hastalığı, tiroid bezi hastalıkları, bazı ilaçların kullanımı vb) yol açabilir. Olası onlarca nedenin hangisi veya hangilerinin çınlamadan / uğultudan sorumlu olduğunun belirlenmesi için bir Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları uzmanının muayenesi ve muhtemelen bir dizi testin yapılması gerekir. Sadece şikayetlerden yola çıkılarak belli bir teşhis öngörülemez.
Kulak çınlamalarının en sık nedeni, iç kulağa ait işitme kayıplarıdır ve bunun kesin bir tedavisi yoktur. Ancak çınlamanın / uğultunun nedeninin muayene ve testler ile ortaya çıkartılması halinde, her hastanın önerileri kendi hekiminden alması gereken bazı yöntemler ve ilaçlarla şiddetinin hafifletilmesi mümkün olabilir.
Silahla atışta olduğu gibi yüksek şiddette gürültünün iç kulaktaki işitme hücrelerinde kalıcı tahribat yapma olasılığı vardır. Çoğunlukla tedavisi mümkün olmayan bu tür kalıcı işitme kayıplarından korunmak için ses şiddetinin yüksek olduğu yer ve işlerde kulak kanalının kulaklık, tıkaç veya bunlar yoksa bir pamuk ile kapatılması gerekir. Kalıcı işitme kaybı geliştikten sonra işitme cihazı ile kaybın rehabilitasyonu yapılabilir.
Hücre seviyesinde görüntüleme, günümüzde sahip olunan teknolojiler ile ancak alınan bir doku örneğinin belli işlemlerden geçirildikten sonra mikroskop altında incelenmesi ile mümkündür. Kemiğin içinde tamamen kapalı bir sistem olan iç kulaktan doku örneği almak, fonksiyon gören kısımların da tahrip olmasına neden olduğundan böyle bir inceleme yaşayan insanda mümkün değildir. MR vb inceleme yöntemleri hücre seviyesindeki küçük sorunları gösteremez. Bu nedenlerle iç kulaktaki sorunların teşhisi, çoğunlukla fonksiyonların test edilip sorunun yerini ve türünü yorumlamaya ve tahmin etmeye dayalıdır.
İç kulakta işitmeyi algılamamızı sağlayan hücreler sinir hücresidir. Hücre ölümü gerçekleşmeden oluşan geçici fonksiyon kayıplarının bir kısmı geriye dönebilir. Ancak, sinir hücreleri vücutta kendilerini yenileyemeyen tek hücre türüdür ve bu nedenle iç kulaktaki tüylü hücre ölümünün de telafisi mümkün değildir.
Orta kulak iltihabı bulunmayan kulak zarı deliklerinde hafif dereceli işitme kaybı dışında şikayet olmayabilir. Kulak zarındaki delinmelerin en sık nedenleri orta kulak iltihapları ve kulak zarı yaralanmalarıdır.
kulağa tokat gelmesiyle
kafatası kırıklarında
patlamalardan sonra
kulak kanalının sivri cisimlerle karıştırılmasını takiben
kulak kanalına çok sıcak veya asitli sıvıların girmesini takiben
kulak zarında delinme meydana gelebilir. Böyle bir olay hatırlamayan, herhangi bir şikayeti olmayan kişilerin çoğunda kulak zarındaki delinmenin nedeni çocukluk çağında geçirilmiş orta kulak iltihaplarıdır.
Kulak zarında delik bulunması, şikayet yaratmıyor olsa bile normal bir durum değildir. Özellikle banyo yaparken, veya deniz ya da havuza girildiğinde su yolıuyla kulak zarındaki delikten orta kulağa ile girebilecek olan mikroplar orta kulak iltihaplanmasına yol açabilir.
Kulak zarındaki delik ameliyatla kapatılabilir. Kulak zarının kapatılması için kullanılan çeşitli ameliyat yöntemleri vardır. Sıklıkla hastanın kendi vücudundan alınan bir dokunun kulak zarındaki deliğe nakledilmesi şeklinde yapılır.
Kulak zarındaki kalıcı deliklerin tek bir ameliyatla kapatılabilme oranı genel olarak %70-75 arasındadır. Bu oran zardaki deliğin büyüklüğüne, yerine, sağlam kulak zarı bölümlerinin kanlanma miktarına, orta kulaktan akıntı olup olmamasına göre kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Kulak zarındaki delik ne kadar küçükse ve zar kalıntısının yapısı ne kadar normale yakınsa başarı şansı da da o kadar fazladır.
Kulak kanalı derisinde bu salgıyı yapan özel bezler vardır. Kulak kiri olarak isimlendirilen, ancak gerçekte vücudun doğal ürünü olan bu yağlı salgının görevi toz ve diğer parçacıkları tutarak bunların kulak zarına ulaşmalarına engel olmaktır. Normalde kulak kanalında az miktarda birikir ve tuttuğu toz parçacıkları ile birlikte zaman zaman kendiliğinden dışarı atılır.
Kulak kanalı salgısı kanalın sadece dış kısmanda bulunur ve kulak zarına yakın kısmında yoktur. Kulak kanalı bu salgıyı kendiliğinden dışarı atarak kendini temizleme yeteneğine sahiptir. Yani, normalde kulağın düzenli olarak temizlenmesi gerekmez. Kulak kepçesi içine atılan kulak salgısı temizlenmeli, kanalın içine pamuklu çubuk veya benzeri yabancı cisimler sokulmamalıdır.
Kulak kanalı tıkanıp temizlenmesi gereken bir kişide bunun nedeni çoğunlukla pamuklu kulak temizleme çubukları ile salgının derine itilmesidir. Bir görevi olan kulak salgısının sık sık temizlenmesi bu görevinin bozulmasına, kulak kanalı derisinin kurumasına ve kulakta kaşıntıya neden olur.
Aşağıdaki belirtilerin varlığında kulak kanalı tıkanmış olabilir ve temizlenmesi gerekebilir. Lütfen KBB doktorunuza başvurunuz.
hafif dereceli işitme kaybı
kulakta çınlama, uğultu veya sesler duyulması
kulak ağrısı
kulakta dolgunluk hissi
Kulak tıkacı (buşon), kulak salgısının toz ve dökülen kulak kanalı derisi hücreleri ile birleşmesi sonucunda oluşur. Bu tür tıkaçlar herkeste değil, bulunduğu ortamda toz miktarı fazla olan ve kulak kanalı derisinin kendini temizleme yeteneği yavaş olan kişilerde görülür.
Kulak zarında delik olmadığı sürece kulak tıkacının yumuşatıldıktan sonra usulüne uygun şekilde ve doktor tarafından yıkanarak temizlenmesinin bir sakıncası yoktur. Doktorunuz kendi tercihine göre kulak tıkacını aletlerle tutup çıkartarak veya vakumla da temizleyebilir. Kulak zarında delik olan, müzmin orta kulak iltihabı veya kulak kanalı iltihabı teşhisi olan ve kulak ameliyatı geçirmiş kişilerin kendi doktorlarına danışmadan kulaklarına herhangi bir damla damlatmaları veya kulak yıkatmaları iltihaplanmaya yol açabileceğinden sakıncalı olabilir.
Yıkama gerektiren bir kulak kanalının kulak tıkacı oluşumuna yatkınlığı var demektir. Bir kez yıkanan bir kulakta aynı işlemin tekrarlanması gerekebilir; ancak bunun nedeni kulağın temizlenmiş olması değil, kulağın tıkaç oluşumuna yatkın olmasıdır.
Bunun çeşitli nedenleri var. Birincisi, teknolojik gelişmeler sayesinde artık hekimler orta kulak iltihaplarının küçük belirtilerini daha kolay teşhis edebilir hale geldiler. İkincisi, özellikle şehirlerde toplu yaşamın getirdiği koşullar, orta kulak iltihapları da dahil olmak üzere bütün üst solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık görülmesine neden oldu. Kreş ve çocuk yuvalarına giden çocukların enfeksiyonlarla daha erken yaşta karşılaşmaya başlamaları, hava kirliliği ve ebeveynlerin sigara içmesi orta kulak problemlerinin, dolayısıyla da ameliyatla tedavi gereksinimi sıklığını artırdı. Son olarak, ebeveynlerin beklentileri, günlük hayatta daha az sorun istemeleri ve sorunların en kısa sürede çözümlenerek çocuğun da günlük hayatına biran önce dönebilmesi şeklinde değişti; bu nedenle hekimler de orta kulak iltihaplarına karşı daha saldırgan bir tedavi yaklaşımı geliştirdiler.
Kulak tüpü takılması, orta kulaktaki iltihabi sıvının ortadan kaldırılması ve toplanan sıvıya bağlı bozulmuş olan işitmenin normale döndürülmesinde hemen daima faydalıdır. Çocuklarda sıvı toplanmasıyla seyreden kronik orta kulak iltihabının önlenmesinde tüpler %80-85 başarılı olmaktadır.
Kulak tüplerinin temel görevi orta kulaktaki basıncın dış ortamdaki atmosfer basıncı ile eşitlenmesi ve sıvının orta kulaktan dışarı atılmasıdır. Gerektiğinde doktorun tüp içinden orta kulağı görmesini ve antibiyotiklerin direkt olarak orta kulağa verilmesini de sağlarlar.
Çok nadir olmakla birlikte, kulak tüplerinin en önemli komplikasyonu kulak zarında tüpün takılmış olduğu deliğin kalıcı olmasıdır. Eğer delik kendiliğinden kapanmazsa başka bir ameliyatla kapatılabilir.
Kulak tüpleri genellikle 6-12 ay içinde kendiliğinden düşer. Eğer tüp kendiliğinden düşmezse, doktorunuz 12 ay ile 3 yıl arasındaki bir sürede tüpün alınması gerektiğini size bildirecektir.
Kulak tüpleri, orta kulak iltihaplarının önlenmesinde oldukça etkili olmakla birlikte, tek bir uygulama kesin tedavi için yeterli olmayabilir. Tüp düştükten veya alındıktan sonra iltihabın tekrarlaması halinde önce antibiyotiklerle tedavi denenir, yararlı olmazsa tüpün yeniden takılması gerekebilir.
Evet. Hava kirliliğinin ve evde sigara içilmesinin orta kulak iltihaplarının sıklığını artırdığı bilinmektedir. 5 yaşın üzerindeki çocukların yaklaşık %15’inde orta kulak iltihabında allerjinin de rolü bulunmaktadır.
Baş dönmesi ve denge bozukluğu, organizmanın dengesini koruyan üç bileşenden herhangi birindeki bozukluklar sonucunda ortaya çıkabilir. Bu üç bileşen görme sistemi, her iki iç kulakta bulunan denge organları ve merkezi sinir sistemidir. İç kulaktaki denge organlarının hassas görevini etkileyebilecek bir çok hastalık durumu vardır; bunların her biri de farklı belirtiler ve bulgular verir.
Birlikte başka bir belirti bulunmadığı durumlarda baş dönmesi ve denge bozukluğunun hangi sistemden kaynaklandığının belirlenmesi, ne tür bir bozukluk ve bunun hangi hastalığa bağlı olduğunun belirlenmesi için öncelikle bir Kulak-Burun-Boğaz hastalıkları uzmanına muayene olunması gerekir. Daha sonra aynı belirtileri veren bir çok hastalığın ayırdedilmesi ve tek bir tanıya ulaşılması için iç kulağın işitme ve denge sistemleriyle ilgili bir dizi inceleme yapılması gerekecektir.
Meniere hastalığı iç kulakta endolenf adı verilen bir sıvının, nedeni iyi bilinmeyen mekanizmalarla basıncının yükselmesi ve bunun sonucunda baş dönmesi atakları, kulakta dolgunluk hissi, çınlama, işitme kaybı şikayetlerine yol açan bir hastalıktır. Mekanizma olarak bu hastalık göz tansiyonuna benzetilebilir.
Meniere hastalığının teşhisi, benzer şikayetlere yol açabilecek onlarca diğer nedenin bir dizi test ile ekarte edilmesi ve iç kulak fonksiyonlarına ait bazı incelemelerin yapılması ile koyulur. Kesin teşhis için hekimin hastayı uzun bir süre takip etmesi ve bu testleri her seferinde tekrarlaması da gerekebilir.
Nedeni henüz tıp bilimi için iyi bilinmezler arasında yer alan bu hastalığın tedavisi konusunda da kesinleşmemiş uygulamalar vardır. Kesin tedavi imkanı olmasa bile, hastalığın ilerlemesinin kontrol altına alınmasi ve şikayetlerin azaltılması veya ortadan kaldırılması amacıyla çeşitli ilaç ve ameliyatla tedavi şekillerinden yararlanılabilir.
Pozisyona bağlı, yani hep belli bir baş veya vücut pozisyonunda otaya çıkan baş dönmesi en sık iç kulaktan kaynaklanır. Çoğunlukla iç kulaktaki denge organlarına ait hücrelerin üzerinde yerleşik bulunan kristallerin yerlerinden kopması sonucunda ortaya çıkar. Bu durumda baş dönmesi ile birlikte işitme kaybı yoktur. Belli muayene yöntemleri ve laboratuar testleriyle bu teşhis kesinleştirildikten sonra kristallerin yerlerinin değiştirilmesine yönelik manevralar ile tedavi edilir.
Sinüzitin genel olarak iki şekli vardır. “Akut sinüzit” genellikle bir soğuk algınlığını takiben gelişen ve burun tıkanıklığı, yüzde burun çevresinde ağrı, ateş gibi alevli belirtiler veren bir durumdur. Akut sinüzit, 10-14 gün süreyle kullanılan antibiyotikler ve yardımci ilaçlar ile tedavi edilir. “Kronik (müzmin) sinüzit” ise geniz akıntısı, burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi gibi silik şikayetlere neden olan ve genellikle ameliyatla tedavi gerektiren bir hastalıktır. Kronik sinüzit teshisinin doğrulanması, ameliyat gerekliliğinin belirlenmesi, gerekli ise nasıl bir ameliyat yapılmasi gerektiğinin ortaya konması için bir Kulak-Burun-Boğaz hastalıklari uzmanının görüşüne ihtiyaç vardır.
Standart sinüs röntgen filmleri, kronik sinuzitle ilgili teşhis ve tedavi kararlarının verilmesinde yaklaşık %40-50 yanılma olasılığına sahiptirler. Kronik sinüzit şikayetleri olan bir hastanın burun içinin endoskop adı verilen optik aletlerle muayene edilmesi ve bu muayenede elde edilen bulgulara göre gerekli görülürse bilgisayarlı tomografi ile sinüslerin detaylı olarak görüntülenerek tedavi kararının verilmesi gerekir.
İlaç tedavilerine cevap vermeyen kronik sinüzitin tedavisi ameliyattır. Bir daha hastalanmamaları için yüz kemikleri içindeki boşluklar olan sinüslerin ameliyatla tamamen çıkartılması mümkün değildir. Ameliyatlardaki amaç, sinüslerin buruna açılan kanallarını genişletmek ve normal görev yapar hale getirmektir. Sağlıklı hale getirilseler bile sinüslerde tekrar hastalık oluşmayacağı garanti edilemez.
Kronik sinüzit ameliyatlarının başarısız olduğuna dair yaygın kanı, geçmişte kullanılan ameliyat tekniklerinin günümüzde kullanılan tekniklere oranla daha düşük olan başarı şansına aittir. Özellikle son 15 yıl içindeki teknolojik gelişmeler, sinüs ameliyatlarının büyük bir kısmının burun içinden “endoskop” adı verilen optik aletlerin yardımıyla yapılmasını sağlamıştır. Endoskopik cerrahi adı verilen bu yöntem, kronik sinüzitlerde ortalama %80 başarı şansına sahiptir.
Bu bitki (ecballium elaterium), halk arasında “acı kavun” veya “yabani kavun” isimleriyle de bilinmektedir. Burun içindeki dokular üzerinde kuvvetli bir büzme etkisi olduğu için halk arasında sinüzitte faydalı olarak bilinmektedir.
Bu bitkinin kullanımı hakkında Türkiye’de çeşitli araştırmalar yapılmıştır; şiddetli allerjiye neden olabilecek maddeler içermesi, burun içinde ileri dereceli tahribat gelişen hastaların ve allerjiye bağlı ölümlerin görülmüş olması nedeniyle kullanılması bilimsel olarak sakıncalı bulunmuştur.
Maksiller sinüste retansiyon kistleri insanların % 6-15’inde görülür. Yani, ortalama her 10 kişiden birinde vardır. Çoğunlukla hiç bir şikayete neden olmazlar, başka olumsuz bir hastalığa dönüşmezler ve çok büyük olmadıkları sürece tedavi gerektirmezler.
Büyük olanların tedavisi endoskopik ameliyat ile kistin alınmasıdır.
Sıklık sırasına göre :
Diş eti ve diş sorunları
Müzmin bademcik iltihabı
Sinüzit ve geniz akıntısı yaratan diğer nedenler
Reflü ve diğer yemek borusu hastalıkları
Genel nedenler
Açlık, diyet, ağız kurumasına neden olan hastalıklar
Böbrek yetmezliği
Karaciğer yetmezliği
Metabolizma bozuklukları
Öncelikle diş hekiminize gitmelisiniz.
Diş eti sorunları giderilmelidir
Diş çürükleri tedavi edilmelidir
Gömülü ve şekil bozukluğu olan dişler tedavi edilmelidir
Diş taşları temizlenmelidir
Bunlar çözüm olmadıysa müzmin bademcik iltihabı, sinüzit ve reflü için değerlendirilmek üzere Kulak Burun Boğaz hastalıkları uzmanına muayene olmalısınız.
Müzmin bademcik iltihabı varsa bademcik ameliyatı önerilebilir
Müzmin sinüzit varsa endoskopik sinüs ameliyatı önerilebilir
Reflü için ilaç tedavisi, ilaca yanıt alınamaz ise ameliyatla tedavi önerilebilir
Doktorunuz gerekli gördüğü taktirde sizin bir gastroenteroloji (sindirim sistemi hastalıkları) uzmanına da muayene olmanızı isteyebilir.
Sabahları sağlıklı besinler içeren bir kahvaltı yapın
Bol su için
Sarımsak, soğan ve baharattan kaçının
Alkol ve sigara kullanmayın
Şekersiz sakız çiğneyin. Sakız çiğnemek tükürük salgısını uyaracağından ağız kuruluğunu engeller.
Diş aralarını ve dişetlerini diş ipi ile düzenli olarak temizleyin. Dişlerinizi her yemekten sonra düzenli olarak fırçalayın.
Dilinizin üzerinde biriken bakterileri temizlemek için bir dil raspası kullanın. Dil yüzeyini sert fırça ile kazımaktan, dilin gerisindeki tat tomurcuklarını zedelemekten kaçının. Dil temizliğini takiben ağız çalkalama solüsyonu ile gargara yapın.
Düzenli aralıklarla dş hekimine kontrola gidin.
Kanser oluşumundan birden çok faktör vardır; ancak, gırtlak kanseri oluşumunda sigara içimi en önemli etkendir. Gırtlak kanseri bulunan hastaların %95’i sigara içen kişilerdir ve sigara içen kişilerde gırtlak kanseri gelişme riski içme,yenlere göre 5-35 kat daha fazladır. Alkol kullanımı bir diğer risk faktörüdür ve özellikle sigara içimi ile birlikte olduğunda kanser gelişiminde rolü daha fazladır. İnsan papillom virüsü (HPV=Human Papilloma Virus), reflü ve asbest solunumunun da gırtlak kanseri oluşumunda rolü olabileceği öne sürülmüştür.
Gırtlak kanserinde öncelikli tedavi seçenekleri ameliyat, radyoterapi veya her ikisinin birlikte uygulanmasıdır. Kemoterapi (ilaç tedavisi) bazı durumlarda ve çoğunlukla yardımcı olarak kullanılan bir tedavi yöntemidir.
Gırtlağın tamamı alındığında nefes alma fonksiyonu kalıcı olarak boyundaki bir delikten gerçekleşir. Ses çıkartılabilmesi ve konuşma, ameliyattan bir süre sonra nefes borusu ile yemek borusu arasına yerleştirilen protezlerle mümkün olur.
Bu her zaman gerekli değildir. Eğer gırtlak kanseri erken teşhis edilmişse ve kanserin yerleşimi böyle bir ameliyat için uygunsa gırtlağın bir kısmının alınmasıyla da ameliyat gerçekleştirilebilir. Bu durumda geçici bir süre için boyuna solunum deliği açılır, ameliyat bölgesi iyileştikten sonra bu delik kapatılır ve ses çıkartma fonksiyonu korunur.
Evet. Bazı erken teşhis edilmiş gırtlak kanserlerinde laser ile kapalı ameliyat yapılabilir. Bu ameliyatlarda boyunda delik açılmasına gerek duyulmayabilir.